Arap basınında geçen hafta: ‘Hizbullah neden savaşa girmiyor?’
Geçtiğimiz hafta Lübnan, önce Hizbullah’a ait çağrı cihazlarının daha sonra da bazı radyo cihazlarının patlatılmasıyla sarsıldı. Bazı yazarların ABD’deki 11 Eylül saldırılarına benzettiği bu saldırılar, Hizbullah’ın elit kuvvetleri olan Rıdvan birliklerinin komutanı İbrahim Akil ve bazı üst düzey komutanları hedef aldı.
Arap kamuoyuna göre, Lübnan’daki patlamalar ve saldırlarla 7 Ekim’den bu yana İsrail ve Hizbullah arasında belli angajman kuralları çerçevesinde devam eden çatışamalardan farklı bir sürece girilmiş oldu. Bazı gazeteler İsrail’in, sınırlı savaştan kapsamlı bir savaşa başlama hedefini yavaş yavaş uygulamaya koyduğu görüşünde. Hatta bu yorumlara göre, İsrail Hizbullah’ın nefes almasına bile izni vermiyor.
Peki Hizbullah, ‘karşılık verileceğine dair’ açıklamalarına rağmen neden halen gerilimi tırmandırmama eğiliminde. Örgüte yakın bazı gazetelere göre bunun bir çok sebebi var ve bu sebeplerden biri de İran’ın bunu istememesi.
Bütün bu yaşananlar karşısında ise Arap coğrafyasında şu an zihinleri en çok meşgul eden soru ise, bu gerilimin neye evrileceği ve bölgenin nasıl bir bedel ödeyeceğidir. Geçtiğimiz hafta bazı Arap gazetelerinde gündeme dair çıkan bazı yorumlar şu şekilde:
‘Hizbullah neden savaşa girmiyor?’
İsrail, Hizbullah üzerindeki baskıyı tüm kırmızı çizgileri aşarak ve örgütün şu ana kadar uyduğu angajman kurallarını ihlal ederek ciddi boyutta arttırmış oldu. İsrail’in bu cüretkar adımları, Hizbullah’ın askeri kapasitesinin tamamını kullanmayacağının anlaşılmasından kaynaklanıyor olabilir. Her ne kadar Hizbullah insansız hava uçaklarını kullanarak mesajlar vermiş ve de uzak hedeflere ulaşabilecek füzeler kullanma tehditlerinde bulunmuş olsa da.
Geçtiğimiz aylar boyunca aslında Hizbullah, İsrail’i ağır füzelerle hedef almayı düşünmediğini ve geniş kapsamlı bir savaş istemediğini ortaya koymuş oldu.
Örgütün temel politikasının denklemini İran’ın kendisinden istediği ‘stratejik sabır’ oluşturuyor olabilir. Zira İran ve Amerika Birleşik Devletleri arasında kapsamlı bir savaş açılmamasını öngören bir anlaşma var. Çünkü ABD seçimleri sonrasında Tahran ve Washington arasında siyasi bir anlaşma beklentisi hakim.
Belki de Hizbullah’ın İsrail Başbakanı Bünyamin Netanyahu’nun savaşı genişletme çabasının peşine takılmamasının ardından hem Lübnan ile ilgili hem de bölgesel hesapları etkili olmuş olabilir. Ve İsrailliler’in varoluş savaşı verdiği bir ortamda örgütün tek hedefinin ‘Gazze’ye destek’ olduğu düşüncesi olabilir.
Hizbullah, İsrail’in gücünü tüketme ve yorma stratejisine dayanıyor. Ona göre bu strateji de amacına ulaşıyor. En azından İsrailli yerleşimciler sınır bölgelerinin dışına çıkmak zorunda kaldı bu da İsrail hükümeti üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor. Bunun dışında Hizbullah, İsrail’in istediği bir zamanlamada savaşa girmek istemiyor. Zira Netanyahu ABD’nin başkanlık seçimleriyle meşgul olduğu bir dönemde en tehlikeli varoluş mücadelesini veriyor. (Hizbullah’a yakın Lübnan El Nashra Gazetesi)
‘Bir korku filminin başlangıcı gibi’
Lübnan’daki olay küresel ve tarihidir. Ayrıca savaş kavramında efsanevi bir değişimdir. Hizbullah cep telefonu teknolojisini bazı düzeylerde terk edip, neredeyse yok olmaya yüz tutmuş bir teknolojiye geri dönerek yağmurdan kaçarken doluya yakalanmış oldu. Ancak bu saf bir siber saldırı değildi, birkaç saat sonra Hizbullah saflarında ölümlerin ve yaralanmaların hacmi ortaya çıktığında bunun çok büyük ve karmaşık bir komplo olduğu görüldü.
Patlayan çağrı cihazı kullanıcıları genellikle Hizbullah savaşçılarıdır. Cihazın yanlarında bulunması, onları savaş veya destek görevlerine katılmak üzere organize bir şekilde harekete geçirmeyi amaçlıyor. Harici takipten kaçınmak dışında bu tarz eski bir teknolojiyi kullanmanın başka hiçbir nedeni yoktur. Hizbullah’ın bu ayın 17’sindeki patlamalardaki kaybı ise, Temmuz 2006 savaşındaki kayıplarından çok da uzak bir sayı değil. İsrail bu patlamalarla hiçbir bedel ödemeden Hizbullah’a bu kadar büyük bir can kaybı yaşatıyor. Halbuki sahada savaşarak bu denli bir kayba neden olmak için en azından onlarca askerini kaybetmek ve milyarlarca dolar harcaması gerekiyordu.
Lübnan’daki çağrı cihazlarının patlaması dünyanın sonu ve büyük felaketi konu alan bir korku filminin başlangıcı niteliğindedir. İsrail ise bu saldırılarıyla, suç devleti ve çete gibi davranma gibi nitelendirmelerin ötesine geçip, Maverick filmlerindeki acımasız kötü adama dönüşüyor. Yaşananlar, Joker’in en iyi tarihsel versiyonunu sunan Christopher Nolan’ın aklına bile gelmeyen bir giriş niteliğindedir. (Sameh El Mahariki / Kuds El Arabi Gazetesi)
‘Dört yılda iki 11 Eylül’
Geçtiğimiz hafta Lübnan’da Hizbullah’ın nüfuz bölgelerinde çağrı cihazları ve radyolar aracılığıyla meydana gelen ve Lübnan Sağlık Bakanlığı’nın rakamlarına göre en az 37 kişinin ölümüne yol açan patlamalardan sonra, Lübnan cephesinde Hizbullah ile İsrail arasında angajman kurallarından bahsetmek artık mantıken mümkün değil.
Lübnan’da dört yıl içinde ikinci kez belki deAmerika’nın 11 Eylül (2001) olayına benzer iki olay yaşandı. 4 Ağustos 2020’deki Beyrut Limanı patlaması ve geçtiğimiz hafta yaşanan patlamalar. İlk olayda adaletin sağlanamamasından dolayı 220’den fazla hayatını kaybeden insanın ve 7 binden fazla yaralının hakları uçup gitse de, ikinci olay yargının getireceği adaletten ziyade bazı radikal adımlar gerektirmektedir.
Genellikle bu tür durumlarda alınan stratejik kararlar gelecekteki sürdürülebilirliğin bir parçası haline gelir. Önümüzdeki günlerde dikkate alınması gereken şey budur. İşgalci İsrail tarafından bakıldığında ise, Lübnan cephesine geçtiğimiz aylara göre daha fazla hazırlıklı görünüyor. Bu yüzdendir ki, İsrail’in bir kriz içinde olduğunu ve de her iki cephede aynı anda savaşmaktan dolayı daha zayıf olduğunu düşünmek için binbir türlü neden vardır. (Pierre Akiki / El Arabi El Cedid Gazetesi)
‘İsrail savaşı genişletme kararını uyguluyor’
İsrail ordusu, Hizbullah’ın üst düzey komutanı İbrahim Akil’i ve örgütün Rıdvan Özel Kuvvetler birimindeki diğer üst düzey liderleri öldürdüğünü doğruladı. Geçtiğimiz hafta Salı ve Çarşamba günü radyo ve iletişim cihazlarında meydana gelen patlamaların ardından Cuma günü de İbrahim Akil’i safdışı bırakmasıyla İsrail, Hizbullah’a nefes almasına fırsat vermek istemediğini göstermek istedi.
Analistlere göre, İsrail’in Hizbullah’taki belirli hedeflere yönelik art arda saldırıları, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetinin savaşı Lübnan’a genişletmeye çalıştığının ve tıpkı Gazze’deki Hamas hareketini dağıttığı gibi Hizbullah’ı da dağıtmaya çalıştığının kanıtı niteliğinde. Hem de bu gerginliğe dair yapılan bütün uyarılara rağmen.
İsrailliler, bu savaşı genişletme kararını uygularken, radyo ve çağrı cihazları patlamalarının ardından Hizbullah’ı saran kafa karışıklığından ve Nasrallah’ın Fuad Şükr suikastına bir karşılık vereceğini açıklamasına rağmen şu ana kadar bir karşılık verememiş olmasından yararlanıyor. Bunu dışında İsrail, İran’ın sessizliğinden ve Hamas siyasi bürosu başkanı İsmail Haniye’ye düzenlenen suikasta yönelik gecikmiş tepkisinden de yararlanıyor. (Londra Merkezli El Arab Gazetesi)
‘Bölge büyük bir savaşın eşiğinde’
İsrail daha önce yapmadığı bir aptallığı yapıyor. Netanyahu hem kişisel kaprislerine hem de 7 Ekim’deki başarısızlığın ardından itibarlarını geri kazanmak isteyen kurumlarının kaprislerine göre hareket ediyor. Son zamanlardaki gelişmeler, bundan başka bir şey değil.
İsrail suç üstüne suç işliyor, operasyon üstüne operasyon yapıyor. Daha önce Hamas’ın lideri İsmail Haniye ve diğer birçok lidere suikast düzenledi. Şu an aynı şeyi Hizbullah’ta da uyguluyor. Bir yandan ileri teknoloji sayesinde iletişim cihazlarını patlatacak operasyonlar yapıyor, diğer yandan da Hizbullah lideri veya üyesi ile masum bir Lübnan vatandaşı arasında ayrım yapmadan bombalama eylemi düzenliyor.
İsrail’in son dönemde gerçekleştirdiği tüm operasyonlar, yalnızca askeri yeteneklere değil, öncelikle istihbarat yeteneklerine dayanan operasyonlardır. Bu, 7 Ekim’e karşı açık bir intikam arzusunun göstergesidir. Bir yandan da itibarı geri kazanma. Ancak İsrail ve istihbarat servislerinin şu anda giriştiği şey aynı zamanda bölgeyi bütünüyle ateşleyecek hesapsız bir maceradır.
Son günlerde akıllara gelen ilk soru, gerilimin bu şekilde tırmanmaya devam etmesinin bedeli ne olacak? Bölgede tümden patlamayla sonuçlanabilecek bu gerginlik, sadece Arap ülkelerini değil, bölgedeki diğer tarafları da etkileyebilir. Gelinen noktada bölge, İsrail yüzünden herkesin kaybedeceği büyük bir savaşın eşiğinde. (Abdullatif El Menavi / Mısır Al Youm Gazetesi)
(DIŞ HABERLER SERVİSİ)